Hayatın içinden bir şeyleri paylaşabilmek için..
  Seyduna & Şahrud
 

Günümüz aşklarına ithafen...









Seyduna şahrud iki sevdalı ırmaktır elbruz eteklerinde
Şahin gelip dalına konar şahrudun,seydunanın suyundan içer
Umutlar tazelenir alamut kalesinde

diyor Tunay Bozyiğit. Onların hikayesi öyle bi hikayedir
ki Leyla ile Mecnun’u kendilerine imrendirir, Ferhat’ı Şirin
için dağları delmekten vazgeçirir. Onlar ki yalnızca ufuk
çizgisinde buluşan, onuda güneşin günde iki kez ateşe
verdiği iki sevdalıdır. Kavuşamayan iki sevdanın, bir
efsanenin öyküsüdür Seyduna ve Şahrud’un öyküsü.

   
      Rivayete göre onlar birbirine kavuşamayan iki
sonsuzluktur. Seyduna gökyüzü, Şahrud ise yeryüzüdür, denizdir. Hep birbirlerini görürler ama kavuşamazlar. Birbirlerine kavuşmaaşkı ile yanarlar.


       Sevdalı bir bülbül gülüne uçar konar ona şakır
ama Seydunave Şahrud için bu geçerli değildir. O sevda
öyle bir sedadır ki ikisi de sonunda birbirlerine
kavuşamayan birer nehir olurlar.Faklı nehirlerdir ama
artık birdirler. Şahrud suyundan içen Seyduna’yı,
Seyduna’dan içen Şahrud’u bulur.


 

      Tunay Bozyiğit bu harika mitolojik sevda hikayesini
“Seyduna Türküleri” ile harika anlatır.




        
Yitik öyküdür

Tarihten iki ayrı coğrafyaya damlayan
İki ayrı yürekte durmadan kanayan
Seyduna’yla Şahrud
Yüreklerin akarken bıraktığı izi
Birbirlerinin gözlerinde aradılar.
Yoktu.
İki iklim farkıydılar
Ne zaman göz göze değseler
Yangın çıkmayacak denli uzaktılar.
Yalnızca aynaların dökülen sırrına yansırdı
Üçüncü bir kente düşmüş suretleri

Şahrud gökyüzü geliniydi.
Yüzüne bulut inse dolardı masal gözleri.
Bir solukluk rüzgarda bile
Usul usul kanardı gelincik bedeni.

Seyduna yeryüzü cehennemi.
Ölüm, çağrılı uçurumlarda sınardı sevdasını
Yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı,
Onu da güneş günde iki kez ateşe verirdi.

İki iklim ayrıldılar.
“Ya Şahrud!” dedi Seyduna
“Gözlerime mermi diye sevdanı sürdüm.
Ardına bakma, gözyaşımla vurulursun.
Su gibi git.”

Şahrud’un yüzüne keder mayın gibi durdu.
Ve zaman gözlerinin su yeşilinde kuruldu.
Hüzün bir Buda heykeli gibi çırılçıplak,
Yüzlerine oturdu.

Rivayet odur ki,
Şahrud vardığı denizlerde hala
Seyduna türküleriyle uyanmakta,
Seyduna, Şahrud’un gözlerinden kalan
Masalla yaşlanmakta.)

                 Tunay Bozyiğit

 

               Bu efsane aslında dediğimiz gibi mitolojiktir. Şahrud ünlü
Alamut kalesini çevreleyen bir nehrin ismidir. Alamut Kalesi’nin
muhteşem hükümdarı Hassan Sabbah’a da Seyduna denilmiştir.

               Fakat öyle bir sevdadır o ki mitolojik de olsa ihtiyacımız
olan bir şey olsa gerek ki inanmak istiyoruz. Ufuk çizgisinde buluşmayı
bekleyen nice sevdaları temsil ediyordur belki de.




  

 




Ayrılıklar uyandırmalı kör yüreğimi
Cehennem yangınlarından ölmeden çıktıysa bedenim;
Artık benim olmalıyım, ‘ben’im.
Yeter yüreğimi bir çift gözün ateşine rehin verdiğim…
Ateş artığı değildir karşılığımız,
Pusatını dağ sisinden alan,
Firarını  mermisine emanet eden bir namludur bu eşkiya sevda.

Ki;
Zulasında asılı durur kefenlediği ölümü,
Ellerinin çeliğine su verilmiştir ta Adem'den beri,
Bilir ve intihar cüretiyle yoklar yüreğinin tetiğini,
Güneşin kızılca kıyametine çatar  kuruyan umut dallarını.
Yanacaksa cehennemden beter yanmalı!
Kim anlar ki eşkiyanın sağlamlığını;
Özleminin çiseyle yıkanmış şafak değerini, kim?
Hani ellerine kuşlar inerdi; kardan üşüyen kuşlar...
Bahçen kuş sevinçlerinle inlerdi ay Şahrud.
Eşkiya yüreğime çığ düştü
Üşüyorum haa...
Aç ellerini.
Geldim mutsuzluğumla, yürek susuzluğumla..

Koynuna al demiyom,
Eşikte koyma beni

Koynuna yatır demem; yeter bağışla beni
Aç ellerin gireyim
Sana ömrüm vereyim
Kuruyan dudaklarıma
Nefesini süreyim
Kuruyan dudaklarına
Nefesimi süreyim
Dağlara küs olur mu,bahara yas olur mu

 

 

 

    İki can bir bedenken;
     Ayrı yatmak olur mu..

                 
                 İki yürek bir can iken; ayrı düşmek olur mu..
                                       Biliyorum suçluyum,
                                      Kentin kirli suyuyum,
                                   Sevmesini bilmiyorsam,
                                     Geçmişin sonucuyum…
                                        Aç kapıyı gireyim,
                                      Sana ömrüm vereyim,
                                        Kuruyan dudaklarıma;
                                        Nefesini süreyim..
                                      Kuruyan dudaklarına
                                         Nefesimi süreyim





 


 



şahrud&seyduna...ahmak gönül..







ah,
koruyabilseydim böylesi zamanlar için eşkıyalığımı,
çapraz fişekliklere mermi diye sürerdim yalnızlığımı.
sonra da bir dağ başının pusatında,
sisin gümüşten yatağına çekerdim geri kalanımı.
meğer teslim etmişim dürbünlerin uzağı yüreğimi,
iki çıplak silah gibi üzerime çevrilen,
bakışını ağzına sürmüş gözlerine.

şimdi böyle çaresiz,
lal,
bilmediğim bir dille
nasıl konuşur, nasıl korurum kendimi?
yolu yok, serde eşkıyalık var
gelir en yanında kendimi öldürtürüm…

deli gönül, ahmak gönül,
bıkmadın mı boş umuttan?
o yar seni terk eyledi
uyan deli gönül uyan.
seni seven terk eyledi,
nedir kapanmayan yaran?
umut bazen işkencedir,
bitmeyen zalim gecedir
yüz çevirmek, “bitti” demek
bilemezsin yar, nicedir.
“bitti” deyip çekip gitmek
bilemezsin ne acıdır.

susuz güllerin kederiyim bu gece
o kadar!
gerisi masal,
gerisi leyl-i lal..
dikenleri budanan güllerin kederi..

görecek günlerin mi var,
ömür dediğin kaç bahar?
her hayat özgünün sayar,
uyan deli gönül uyan.
her hayat özgünün yaşar,
nedir kapanmayan yaran?..



 
  Bugün 10 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Sarılsak ve aglasak,
Aglasak doya doya
Kimse görmese bizi,
Farkımıza varmasa..
Gözlerden ırak olsak,
Uzak düşsek herkese..
Yaşanan bu sevdayı
Düşürmesek dillere..
Ne sen bir söz söylesen,
Ne ben araya girsem..
Martı kanatlarında
Bir şiir bestelesem..
Dolaşsak Ankara'da
Kızılay'da dolaşsak..
Çıkıp Atakule'ye
Şehri biz selamlasak..
Sonra bir türkü gelse..
Bir türkü dilimize.
Tekrar tekrar söylesek,
Bırakmasak ellere..
'Beyaz giyme tanırlar,seni yolcu sanırlar
zaten bende talih yok seni benden alırlar...'
Salınarak yürüsek,
Yürüsek bulvarları..
Ama hiç büyümesek
Ürkütmesek kuşları..
Seni yolcu sansalar,
Beni tanımasalar..
İçimiz titriyorken
Bizi ayırmasalar..
Bedirhan Gökçe
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol