Hayatın içinden bir şeyleri paylaşabilmek için..
  Boşluk'lar Boş Değil
 


BÜYÜK BİR BOŞLUK: ATOM



        Atomu keşfeden bilim adamları aslında büyük bir ‘boşluğu’ keşfetmiş oldular. Atomdan söz ederken ‘büyük’ ve ‘boşluk’ kelimelerinin aynı cümle içinde kullanılması size ilk anda tuhaf gelebilir. Ancak bu bir gerçektir.

En basit anlatım ile atom, bir çekirdek ve onun etrafında dönen elektronlardan oluşmaktadır. Çekirdek ile elektron arası ise ‘boşluk’tur. Bu küçücük ‘boşluk’ atom ölçeğine inildiğinde küçük değil büyük, hem de çok büyüktür.

Tanrı ve Bilim kitabının yazarı Jean Guitton, temel parçacıklar arasındaki devasa ‘boşluk’tan söz ederken konuyu akıllarımıza biraz daha yaklaştırmak için şöyle bir misal veriyor:
“Eğer bir oksijen çekirdeğinin protonunu şu önümdeki masanın üstünde duran bir toplu iğnenin başı gibi düşünürsem, o zaman çevresinde dönen elektron Hollanda, Almanya ve İspanya’dan geçen bir çember çizer (Guitton, Fransa’da yaşamaktadır). Onun için bedenimi oluşturan tüm atomlar birbirine değecek kadar bir araya gelseydi, artık beni göremezdiniz. Jean Guitton, milimetrenin birkaç binde biri boyutunda ufacık bir toz zerresi olurdu”





‘BOŞLUK’LAR BOŞ DEĞİL



     Karamsar bir adam, iyimser bir başka adam ve bir fizikçi, bulutsuz bir gecede gökyüzüne bakmışlar. Karamsar adam, “ne kadar büyük bir boşluk bu” demiş. İyimser olanı ise, “Ne kadar da çok yıldız var” diye ona karşılık vermiş. Fizikçiye gelince, o ân bir şey söyleyebildiğini zannetmiyorum. Çünkü bilim dünyası son yarım asırdır ne gördüklerinden ne de göremediklerinden pek emin olamıyor.

BOŞLUĞUN YENİ ADI: KUANTUM ALANI




       İnsanoğlu bir zamanlar havanın boş olduğunu zannediyordu. Her saniye ciğerlerini dolduruyor olmakla birlikte insanlar için odalarının içinin oksijen, azot vs. molekül ve atomlarla kaynıyor olmasını kabûllenmeleri pek kolay olmamıştır sanırım.
Son yıllarda modern fizikte baş gösteren gelişmeler, madde ve parçacık anlayışını değiştirdiği gibi ‘boşluk’ kavramını da değiştirdi. Yeni fizik ‘boşluk’ kavramını yepyeni bir kimliğe bürüdü. ‘Boşluk’ âdeta canlandı ve evrenin “yaşama ortamı, hayat nefesi ya da enerjisi” gibi tanımlamalar aldı.

     İyimser ve kötümser adamla birlikte gökyüzüne bakan fizikçiyi hatırlayın. Hiçbir şey söyleyememişti. Çünkü gördüğü tek bir şey vardı: Kuantum alanı. Bu, bugüne kadar ‘boşluk’ dediğimiz şeyin adıydı.

     Kuantum alanı, biçimsiz ve şekilsizdir. Bütün biçimlerin tarlasıdır. Bir bakıma evrenin hamuru. Parçacık dediğimiz sert ve katı madde bu alanın bölgesel yoğunlaşmasından ibarettir. Albert Einstein, maddeyi alanın aşırı derecede yoğunlaştığı uzay bölgelerinden oluşan bir şey olarak tarif ediyordu. Söz konusu yeni fizik anlayışına göre, hem madde hem maddenin bulunduğu alan aynı şeydi.

    Kuantum alanı, varlıkların faaliyet alanı ve ilişki ağları ortamı olarak vazife görüyordu. Okyanus içindeki adaların altta karalar vasıtasıyla birbirine bağlantı sağlaması gibi tüm varlıklar aslında bu alan vasıtasıyla birbirine bağlanmıştı. Kuantum alanı kavramına göre uzay kararlı bir dalga bütünü ve birliği olup, bu etkileşmeler “dalgalar” şeklinde gerçekleşmektedir.


       İzafiyet Teoremi bizim idrak alanımızı aşan ‘zaman’ denen bir dördüncü boyutun varlığından söz eder ve zaman ile uzayın, aslında birbirinden ayrılamayacağını ve bazan de birbirlerine dönüştüklerini anlatır. Bu konuda ilk tartışma Einstein ile başlamıştı. Sonraki yıllarda Kuantum teorisi ile İzafiyet teorisi bir araya getirildi. Bu birleştirme sonucu atom-altı parçacıklar kuvvet alanları ile açıklanmaya başlandı. ‘Boşluk’ dediğimiz cisimlerin çevresi de çok önemli bir dinamik değer olarak karşımıza çıktı. Boşluk, maddeyi meydana getiren parçacıklarla ayrışamaz bir kozmik ağın bağlantılarıydı.

    Duyularımızla algılayabildiğimiz kadarki dünyada boşluk, “içinde hiçbir şey olmayan yer” demekti. Oysa içinde yaşadığımız evren, başlangıcı olan bir şey olduğundan, onun içindeki “her yer” sonradan “var” olan tek bir yerdi. Dolayısıyla “içinde hiçbir şey olmayan” bir yerin bu evrende olması mümkün değildi. Özetle var edilmiş olan bir yerin, her yerinde mutlaka birşeyler var olmalıydı. Tıpkı denizin içinde kuru bir yer olmadığı gibi bu yoktan var edilen varlık denizinin içinde de, yokluk mânâsında kuru bir boşluk olmamalıydı. İşte, kuantum bilimi, evreni yekpare bir bütün olarak tanımlarken, evrende mutlak mânâda bir ‘boşluk’ olmadığını söylerken, bir bakıma bu gerçeğin altını çiziyordu. Başka bir deyişle, içinde ‘yok’luk mânâsında ‘boş’ bir alan barındırmayan evren, ‘var’ edilmiş bir evrendi.

Prof. Dr. Osman Çakmak


Alıntıdır...
 
  Bugün 2 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Sarılsak ve aglasak,
Aglasak doya doya
Kimse görmese bizi,
Farkımıza varmasa..
Gözlerden ırak olsak,
Uzak düşsek herkese..
Yaşanan bu sevdayı
Düşürmesek dillere..
Ne sen bir söz söylesen,
Ne ben araya girsem..
Martı kanatlarında
Bir şiir bestelesem..
Dolaşsak Ankara'da
Kızılay'da dolaşsak..
Çıkıp Atakule'ye
Şehri biz selamlasak..
Sonra bir türkü gelse..
Bir türkü dilimize.
Tekrar tekrar söylesek,
Bırakmasak ellere..
'Beyaz giyme tanırlar,seni yolcu sanırlar
zaten bende talih yok seni benden alırlar...'
Salınarak yürüsek,
Yürüsek bulvarları..
Ama hiç büyümesek
Ürkütmesek kuşları..
Seni yolcu sansalar,
Beni tanımasalar..
İçimiz titriyorken
Bizi ayırmasalar..
Bedirhan Gökçe
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol